24 Mart 2012 Cumartesi

Yaşamaya Dair...

   Sizleri başlığımla kendime çekip, uzun zamandır blog yazamamamın acısını çıkarmak için  buradayım, yazının uzunluğu hakkında bir fikrim yok zira çok çalışarak çok beter bir midterm sezonu geçirdim. Yine! O yüzden en kısa zamanda kendime gelip, hiçbir zaman dur durak bilmeyecek çalışma maratonuma dönmeden önce içimi dışımı dökeceğim :)

   İki haftadır bir kelam yazmamışım buraya oysa ne de dolu dolu geçmişti günlerim...

    Mesela hayatımda ilk defa operaya gittim geçenlerde; Ankara Devlet Opera Ve Balesi tarafından sahnelenen "Evlilik Senedi" isimli güldürü içerikli bir operaydı. Öncelikle Resim Heykel Müzesinin hemen arkasında bulunan Operet binasını bulduktan sonra, opera salonuna aşık olma seansımı da atladık mı operayı sevdim mi sevmedim mi anlayamadım. Belki aralarda sıkılmış olabilirim ama bu demek değil ki operaya lanet okudum, hiç beğenmedim, belkide yanlış bir tanesiyle başlamışımdır. 



   Operanın yanı sıra iki müthiş insanın konferansını izleme fırsatı buldum; Müjdat Gezen ve Uğur Dündar. Benim de bir üyesi olduğum Bilkent Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Topluluğunun katkısıyla üniversitemizde birer konferans verdiler. Müjdat Gezen konferansı oldukça trajikomikti. Uğur Dündar'da ise ağlamamak için kendimi zor tuttum, kendisine küçüklüğümden beri hayranımdır. Kendisini her zaman örnek almışımdır. O da Star tv den nasıl ve neden ayrıldığı başta olmak üzere bir çok değişik ve şaşırtıcı anısını anlattı. Ama konferansının bir kısmını laba gitmek zorunda olduğum için izleyemedim, yalnız salondan ayrılırken ondan aldığım gazla ders çalışma aşkıyla doldum (enteresan yan etkileri var :))

Müjdat Gezen'in arkasındaki bücür kırmızılı ben oluyorum :)


   Başka başka şöyle bir ajandama baktım da eve gittim ben :) İSTANBULUMA :) Çooooook özlemişim canım anneciğimi, babimi, İstanbul'u... Orda da Miniatürk'e gittik hep beraber, enfes İstanbul bahar havası aldık, annecikimle alışveriş ettik, ailecek klasik İkea günleri yaşadık...

Ankara'ya dönüşte annemin elinde yine telefon beni yollarken bile fotoğraf çekiyor :)


   Bu arada Gazete Bilkent'e katıldım bundan sonra artık orada yazacağım, demiş miydim? Kültür Sanat bölümündeyim demiş miydim? İlk yazım dün gittiğim Açlık Oyunları filmi hakkında! Demiş miydim?(iyice Peyami Safalaştım Türçecinin dilekleri yerini buldu :) ) www.gazetebilkent.com a bir gidip görelim lütfen...
    
   Bu arada bir sürü kitap ile münasebetim oldu. Onları da gazetede yazma hayallerindeyim...


Hakan Günday'dan Az, çok beğenerek okuduğum bir kitaptı, daha sonra gazete yazımı burada da paylaşacağım!


Çifte Tehlike ise Osman Aysu'dan okuduğum ilk kitaptı. Bu kitabı bir gün İngilizce sınıfında sıraların birinin üzerinde buldum. Edebiyat Topluluğu tarafından kampüsün çeşitli yerlerine dağıtılmış 25 kitaptan biri. Kitabı okumayı bitiren yine aynı şekilde kampüste herhangi bir yere kitabı geri bırakmalı, bende hafta içi uygun bir yere bırakacağım. Arka Sokaklar tadında bir kitaptı, ben beğendim...


Şimdi de Hüsnü Arkan'dan Mino'nun Siyah Gülünü okuyorum, şimdilik çok güzel gidiyor...


Dün yine dayanamayıp sinema öncesi D&R a daldım ve Turgut Özakman'ın son kitabı Çılgın Türkler Kıbrıs'ı aldım. En kısa zamada onu da okuyacağım.



Ve bugün yine dayanamayıp Olgunlardan aldığım Suzanne Collins'ten Açlık Oyunları ve Ateşi Yakalamak!

Yapmam gereken çooooooook iş var şimdi bende ders görev biter mi? Belki uzun süre yine giremem o yüzden başlıkta söz verdiğim üzere sizleri Nazım Hikmet'ten Yaşamaya Dair ile bırakıyorum, iyi seyirler...










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder